Tarih boyunca hamamlar Türk kültürünü ve geleneklerini yansıtan önemli bir kültürel unsur olarak varlıklarını sürdürmekte. Günümüzde orijinal Türk hamamları her ne kadar sayı olarak azalmış olsa da termal tesisler, sağlık ve güzellik merkezleri ve diğer konaklama işletmeleri bünyesinde açılan hamam üniteleri oldukça ilgi görmeye devam ediyor.
Hamam kültürü aslında antik çağlara kadar giden bir kültür. Antik çağlardan beri insanoğlu beden ve ruh temizliği sağlamak, sağlıklarını korumak ve çeşitli hastalıklardan kurtulmak için suyu kullanmakta. Ruhsal ve bedensel arınmada suya atfedilen kutsiyet farklı kültürlerde de kendini göstermekte. Mesela Hintliler Ganj, Mısırlılar Nil nehrinde temizlenmişler, inançları doğrultusunda suyu arınma aracı olarak kabul edip sulara tanrısal nitelikler yüklemişlerdir.
Antik Çağ Yunan Dünyasında deniz ve nehir kıyılarında, yıkanmak ve ruhun arınması için kullanılan kapalı odalar Roma döneminde geliştirilerek sosyal ve kültürel hayatın da bir parçası olan yapılar haline geldiler. Türkler açısından ise İslam medeniyetinin temizliğe verdiği önemle birlikte hamamlar sahip oldukları mimari özellikleri ve sosyal hayattaki yerleri ile birlikte Türk kültüründe çok renkli ve özel bir yer edindi. Anadolu’da 11. Yüzyılda Selçuklularla birlikte başlayan hamam kültürü Osmanlı döneminde sivil mimarinin en önemli öğesi ve günlük yaşamın vazgeçilmez unsuru haline gelmiştir.
Sıcak su ve özel ısıtma sisteminin kullanıldığı ilk hamamlar, Romalılar döneminde inşa edilmiştir. Bilinen ilk halka açık hamam Pompei Şehrindeki Stabia Hamamı’dır. Romalılar günlük yaşamı, siyasi ortamı hamamın içine taşımışlardır. Onlar için artık hamamlar siyasi kararların alındığı, toplantıların düzenlendiği, şiirlerin okunduğu, yarışmaların yapıldığı mekanlar haline gelmiştir. Hamamlar, hipodrom ve tiyatrolar gibi halkın sosyal yaşamını simgeler bir nitelik kazanmıştır. Sosyal yaşamında bu denli önemli yere sahip olan Roma hamamının temel mimari öğeleri olan frigidarium (soğukluk), tepidarium (ılıklık) ve caldariıım (sıcaklık)’dır. Bu yapısal özellikler bir takım değişikliklere uğrayarak Bizans ve Osmanlı – Türk hamam mimari yapılarında da devam etmiştir. Dolayısı ile Anadolu’ya gelen Türkler zaten temizlik ve banyo geleneğine sahiptiler. Anadolu’da Romanın hamam geleneği ile karşılaşınca İslamiyet’in emrettiği şartları da barındıran Türk hamam kültürü ortaya çıkmış oldu. Çünkü İslamiyet ibadetin yapılabilmesi için insanın önce beden, giysi ve çevre temizliğini sağlaması gerekmektedir. Bu nedenle çalışanların ibadetlerini rahatlıkla yerine getirebilmelerini sağlamak için Selçuklular ve Osmanlılar döneminde dini ve ticari yapıların inşaatına başlamadan önce hamam inşaatı tamamlanmaktaydı ve böylece inşaatta çalışacak olan işçilerin İslamiyet’in gerektirdiği bedeni ve ruhsal temizliği sağlayarak inşaata devam etmesi sağlanmaktaydı. Ayrıca hamam yapımı bittikten sonra işlerliğini sağlamak için de vakıf kurulmaktaydı. Bu nedenle pek çok cami külliyesinin hamamı da bulunmaktadır. Hamamlar külliyeden münferit olarak da inşa edilmişlerdir. Hamamlar İstanbul’da ve Anadolu’da çifte hamam veya tek hamam şeklinde inşa edilmiştir. Çifte hamamların yarısı erkeklere, yarısı kadınlara ayrılmıştır ve kadınların ve erkeklerin hamama girmek için kullandıkları kapılar hep farklı sokaklara açılır şekildedir. Mahallelerde sadece kadınlar için olan hamamlara “avret”, çarşıda erkekler için olanlara da “rical hamamı” denmekteydi.
Osmanlı hamamları Roma hamamlarından farklılaşmıştır. Roma hamamında havuz bulunurken Osmanlı hamamlarında İslamiyet’in akarsuda temizlenmeyi şart koşması nedeniyle havuza yer verilmemiştir. Havuz şifa amaçlı olarak kaplıcalarda kullanılmıştır. Roma hamamlarında açık ve kapalı alanlar çok daha büyük anıtsal nitelikte iken Osmanlı hamamlarında genelde soyunma yerinin ortasında fıskiyeli bir havuzun bulunduğu alanlara yer verilmiştir.
Osmanlı hamamlarında Roma hamamlarındaki gibi duvar ve tavanları süsleyen mozaiklere er verilmemiş daha sade ve arınmaya temizliğe odaklanan bir mimari tercih edilmiştir. Roma hamamlarında “hypocaust” denilen ve yer döşemesinin altından geçip duvarların içerisinden devam eden bir kanal vasıtasıyla oluşturulan ısıtma sistemi Osmanlı hamamlarında yerini külhan ocağına bırakmıştır.
Roma hamamlarının önünde çeşitli yarışmaların düzenlendiği palaestra denilen avlular ve yine bekleme yeri olarak yapılan Atriumlar bulunmaktaydı. Türk hamamının iç mimarisi, soyunma yeri, ılıklık, sıcaklık ve külhan olmak üzere dört bölümden oluşmaktadır. Camegah denilen soyunma yeri, hamamın giriş kısmından sonraki ilk bölümdür. Asıl yıkanmanın gerçekleştiği hamamın en sıcak kısmı sıcaklıktır. Burada genel ve özel yıkanma yerleri vardır. Sıcaklığın ortasında göbek taşı denilen özel ısıtılan bir bölüm bulunur. Özel yıkanma bölümlerine ise “halvet” denilmektedir.
Sosyal hayatta hamamların ne kadar büyük bir öneme sahip olduğunu zamanında hamamların toplumsal yaşamda sahip oldukları fonksiyonlardan anlıyoruz. Osmanlı toplumunda hamamlar özellikle kadınların toplandığı, sosyalleştiği, sohbetlerin ve eğlenceler düzenlediği, güzelleşmek için kişisel bakımlarını yaptıkları yerlerdi. Ayrıca erkek anneleri oğullarına hamamlarda kız beğenirdi. Osmanlı döneminde kadınların en çok sosyalleşebildikleri yerler hamamlardı. Hamamın kapasitesine göre ortlama yirmi kişilik gruplarla haftada bir kez hamama gidilirdi. Sabah erken saatte gidilen hamamda akşam saatlerine kadar kalınırdı.
Hamam kültürü kendine has ritüelleri, kıyafetleri ve eşyaları vardır. Kadınlar, uzun zaman geçirdikleri hamama giderken, birbirinden farklı hamam bohçaları hazırlamaktaydılar. Bohçanın içinde hamamda kullanacakları eşyalar ve kıyafetler bulunurdu. Bunlar peştamal, lif, kese, havlular, yemeni, sabun, kına, hamam tası, çevre, güzellikleri için kullanacakları rastık, tarak, ayna gibi hamam malzemeleri ve ayrı bir bohçaya konulan temiz çamaşırlardı.
Hamamda özel nalınlar giyilirdi ve nalınların gümüş ve sedef kaplama gibi süslemeleri sahiplerinin ekonomik durumunu yansıtırdı. Hamamda kullanılan sabunlar özellikle önemliydi. Hamam daveti verenler davetlilerine özel kokulu sabunlar yaptırırlardı. İşlemeli, pamuklu dokuma uçları renkli ipek, iplik ve simle işlenmiş havlular hem gelin hamam bohçalarının hem de varlıklı hanımların bohçalarının vazgeçilmeziydi. Diğer bir olmazsa olmaz ise hamam taslarıydı. Hamam taslarının kimi gümüş kimi bakır kalaylı olur ve özel motiflerle işlenirlerdi.
Söz konusu olan hamamlar olunca hamamların simge olmuş görevlileri tellaklardı. Tellaklık ayrı bir meslek kolu olarak özel öneme sahipti. Önce çırak sonra kalfa olan tellakların usta olması için kendi ustalarından onay almaları gerekirdi. Onay alan tellak kalfaları törenle siyah bir peştamal giyip önce hamamcı ağasını yıkar, sonra hamama gelen özel müşteriyi yıkayarak çalışmaya başlardı.